“KENDİ KİMLİĞİMİZLE, KENDİ HAKİKATİMİZLE EĞİTİM HAKKI İSTİYORUZ”
Eğitim, insanlığın varoluşuyla birlikte gelişen ve uygarlıkların inşasında belirleyici bir rol üstlenen evrensel bir olgudur. Toplumların bilgi, değer ve inançlarını yeni kuşaklara aktarması, eğitimin sürekliliği sayesinde mümkündür. Ancak eğitim yalnızca bilgi aktarımı değil, kültürel kimliğin korunmasının da aracıdır. Toplumun tarihsel birikimiyle örtüşmeyen eğitim modelleri, bireylerin öz kültürlerine yabancılaşmasına yol açmaktadır.
Türkiye’de modernleşme süreciyle şekillenen eğitim politikaları, toplumun çok kültürlü yapısını görmezden gelerek homojen bir kimlik oluşturmayı hedeflemiştir. Bu durum, özellikle Alevî toplumu açısından kimlik krizine ve kültürel dışlanmaya neden olmuştur. Alevî çocuklarının inançlarının müfredatta yok sayılması ya da yanlış temsil edilmesi, aidiyet ve güven duygusunu zedelemektedir. Kendi inanç önderlerini, ritüellerini ve ozanlarını tanımadan büyüyen çocuklar, eğitim yoluyla asimile edilmektedir.
Hacı Bektaş-ı Velî’nin “eline, diline, beline sahip ol” ilkesi, bireysel sorumluluk ile toplumsal uyumu birleştiren evrensel bir eğitim felsefesidir. “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” sözü ise eğitimi düşünsel özgürleşmenin alanı olarak tanımlar. Bu anlayış, çağdaş eğitim sistemlerine ahlaki ve kültürel bir denge sunar.
Alevî çocuklarının görünmez kılındığı bir eğitim sistemi, eşit yurttaşlık ilkesini de zedeler. Eğitim, bireyi kimliğinden soyutlayarak değil, kimliğini tanıyarak geliştirirse anlam kazanır. Bu nedenle, Türkiye’de eğitim politikaları inanç ve kültür çeşitliliğini kapsayan çoğulcu bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır.
Alevî çocuklarının kendi kimlikleriyle, kendi hakikatleriyle eğitim hakkına sahip olduğu bir sistem; yalnızca bir inanç grubunun değil, tüm toplumun vicdanını özgürleştirecektir.
Celal Fırat
