İNSAN HAKLARI İNCELEME KOMİSYONUNA
Kürt sorunu, Türkiye’nin yaşadığı siyasal, sosyal, kültürel, hukuksal, ekonomik krizlerin ardındaki temel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorun Türkiye’de, demokratik gelişimin ve hukukun üstünlüğünün sağlanamamasından toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ekonomik krizlerden ekolojik yıkıma kadar tüm alanlarda etkisini sürdürmeye devam etmektedir.
Yüzyılı aşkın süredir devam eden bu sorun, günümüze kadar neredeyse kesintisiz bir biçimde inkâr ve asimilasyonla, askeri ve güvenlikçi politikalarla çözülmeye çalışılmıştır. Kürtlerin hak taleplerine yönelik bu politikaların dayatılması; beraberinde milyonlarca insanın yerinden edilmesine, onbinlerce insanın yaşamını yitirmesine ve ağır insan hakları ihlallerine neden olmuştur ve olmaktadır.
Cumhuriyet tarihindeki en köklü sorunun çözülmesi adına 2012 yılı sonunda Sayın Abdullah Öcalan ile hükümet ve devlet heyetleri arasında görüşmeler başlamış ve adına “Çözüm Süreci” denilen çatışmasız döneme girilmiştir. Ancak Sayın Öcalan’ın tüm çabalarına rağmen süreç, 2015 yılında hükümet tarafından sonlandırılmış, demokratik ve barışçı çözüm yerine çatışma tercih edilmiştir. Kürt sorununun demokratik ve barışçı yollarla çözümü, Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesi çabası içinde olan Sn. Öcalan, bu pozisyonunu korumaya devam etmektedir. Düşünsel ve pratik açıdan Kürt sorununun çözümüne yönelik sergilediği yaklaşım ise hem ulusal hem de uluslararası alanda ciddi bir karşılık bulmaktadır.
Ancak kendisi neredeyse 25 yıldır tecrit altında İmralı Ada Hapishanesinde tutulmaktadır. Çözüm sürecinin bitirilmesi ile kendisine uygulanan insanlık dışı ve hukuk dışı tecrit ise mutlak hale getirilmiştir. Daha önce “koster bozuk” veya “hava muhalefeti” gerekçeleriyle sistematik hale getirilen avukat ve aile görüş kısıtlamaları, 15 Temmuz darbe girişimi gerekçe gösterilerek ilan edilen olağanüstü hâl ile birlikte tümüyle engellenmiştir. Leyla Güven öncülüğünde 8 Kasım 2018’de başlatılan ve tüm cezaevlerine yayılan açlık grevleri sonrası oluşan kamuoyu baskısı üzerine 2019 yılında kendisi ile sadece 5 görüşme gerçekleştirilmiştir.
25 Mart 2021 tarihinden bugüne kadar ise Sn. Abdullah Öcalan ile İmralı Ada Hapishanesinde bulunan Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’ın dış dünya ile telefon, faks, mektup yoluyla haberleşmesine de izin verilmemiş; aile, vasi ve avukat ziyaretleri engellenmiş, dış dünya ile bağları tümüyle koparılmış, mutlak iletişimsizlik hali hakim olmuştur.
27 Temmuz 2011 tarihinden bugüne kadar sadece Mayıs-Ağustos 2019 tarihlerinde beş avukat görüşü gerçekleştirilebilmiştir. Bu beş görüşmenin sonuncusu 7 Ağustos 2019 tarihlidir. 2014 yılından bu yana ise yalnızca 5 aile görüşü gerçekleştirilebilmiştir. Son yüz yüze yapılan aile görüşmesi ise 3 Mart 2020 tarihinde kardeşi ile yapılan görüşmedir.
24 yıl boyunca yalnızca iki defa (27 Nisan 2020 ve 25 Mart 2021 tarihlerinde) telefon ile görüşme gerçekleştirilebilmiştir. Kendisinden son defa haber alındığı tarih olan 25 Mart 2021 tarihi ise bu 24 yılda yaptığı kesintili ikinci telefon görüşmesi ile olmuştur.
25 Mart 2021 tarihinden 2022 yılının sonuna kadar 238 avukat ve 79 aile-vasi görüşme başvurusu yapılmış, ancak hiçbirine yanıt verilmemiştir.
Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş ise İmralı Ada Hapishanesine getirildikleri 16-17 Mart 2015 tarihinden bu yana tek bir kez dahi avukatlarıyla görüştürülmemiştir. İmralı’da bulundukları süre boyunca Konar ile Aktaş yalnızca 3 aile görüşü, Yıldırım ise yalnızca 2 aile görüşü yapabilmiştir.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi Yönetim ve Gözetim Kurulu’nun 18 Ekim 2021, 30 Mart 2022, 9 Mayıs 2022 ve 9 Haziran 2022 tarihli kararları ile 6 ay boyunca telefon etme haklarının kullandırılmamasını içeren hukuksuz kararları ise ancak avukatların uluslararası kurumlara yaptığı başvurular sonrası iktidarın verdiği yanıtlar üzerinden öğrenilebilmiştir.
5 Ağustos 2020’de İşkencenin Önlenmesi Komitesinin (CPT) açıkladığı raporda; İmralı Ada Cezaevi’nden hiçbir şekilde haber alamama halini “incommunicado” yani mutlak iletişimsizlik olarak tanımlamıştır. Türkiye’ye kabul edilemez olduğu belirtilen uygulamaya son verilmesi tavsiye edilmiştir. CPT; 20-29 Eylül 2022 tarihleri arasında yaptığı Türkiye ziyaretinde İmralı’yı ziyaret etmiş, ancak herhangi bir açıklama yapmamıştır.
Sn. Öcalan ve diğer üç mahpusun avukatlarının, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesine mutlak iletişimsizlik halinin sona erdirilmesi amacıyla yaptıkları tedbir talepli başvuru kabul edilmiştir. 6 Eylül 2022 tarihli karar ile “Başvurucuların maruz kaldıkları incommunicado tutukluluk haline son verilmesi ve başvurucuların kendi seçecekleri bir avukatla derhal ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın erişim sağlanması” kararı iktidara bildirilmiştir. Ancak ne CPT raporlarının gereği yerine getirilmiş ne de BM’nin kararları tanınmış ve mutlak iletişimsizlik halini ortadan kaldıracak herhangi bir adım atılmıştır. Savaş ve olağanüstü hâl dahil hiçbir istisnai durum, yasal ve hukuki hakları engellenen Sn. Abdullah Öcalan’a uygulanan bu insanlık dışı işkenceyi meşrulaştıramaz.
Milyonlarca insanın siyasi iradesi olarak gördüğü, çözüm sürecinde devlet ve hükümet heyetleri ile görüşen, Kürt sorununun baş müzakerecisi ve temel siyasi aktörü olarak kabul edilen Sn. Öcalan’ın şahsına uygulanan mutlak tecrit, salt bir kişiye uygulanan işkence olarak da görülemez. İmralı Mutlak Tecrit Sistemi bu bağlamda, topluma dönük politik, ekonomik, hukuki boyutları olan kapsamlı bir kuşatma, toplumun barış iradesine ve barış hakkına açık bir saldırıdır.
Mutlak tecridin sürdürülmesi adına Türkiye’de hukuk ve ahlaki değerler askıya alınmıştır. Bu işkence sistemini eleştirmek dahi tutuklama gerekçesi yapılmaktadır. Bu durum dahi başlı başına İmralı’da uygulanan hukuk dışılığın bir yönetim tekniğine dönüştüğünü göstermektedir. Bu bağlamda, askeri ve güvenlikçi yaklaşımlarla Kürt sorununun çözülmesinde ısrarın, birçok insan hakkı ihlaline de yol açtığı aşikardır.
Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak, bu insan hakları ihlallerine son verilmesi için harekete geçilmelidir. Bu bağlamda Komisyon; Türkiye’de Kürt sorununun demokratik ve barışçı çözümü; adalet, eşitlik ve özgürlük temelinde ortak bir gelecek inşa etme ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünün açılması için insanlık suçu olan mutlak tecrit koşullarının ortadan kaldırılmasında üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmelidir.
Komisyon, bugün kendisinin de denetimine kapalı olan İmralı Adası’na bir an önce bir ziyaret düzenlemeli; buna paralel olarak aile, avukat veya siyasi bir heyetin bir an önce görüşme gerçekleştirmesini sağlamalıdır. 16.11.2023
Celal FIRAT / DEM Parti İstanbul Milletvekili