“HAKİKATLE VAR OLMAK”
“Ortak köken, kültür, dil, tarih, gelenek-görenek, inanç ve aidiyet bilincinin ortak hafızada yer edip güçlenmesi toplumların kimliğini oluşturur.”
Tam da bu noktada biz Aleviler tarih boyunca çok ağır bir baskıyla karşılaştık. Doğrudan saldırılar yapıldığı zamanlar oldu; ama en yıkıcı olanı, belleğimize yapılan saldırılardır. Dil, inanç, ritüel, gelenek ve tarihlerimiz, ya yasaklandı ya da küçümsenip yok sayıldı. Eğitim sisteminden kültürel politikalara kadar pek çok araçla Aleviler kendi geçmişlerinden koparılmaya, köklerinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Bu bir tür “soyut işgaldi. Zihinleri ele geçirme mücadelesiydi.
Ne yazık ki; insan bir süre sonra kendi kültürünü unutursa, kendisini başkalarının çizdiği kimliklerle tanımlamaya başlar. Alevi toplumu da yüzyıllardır bu asimilasyon politikalarının hedefi oldu. İnançları çarpıtıldı, değerleri yok sayıldı, tarihi yeniden yazıldı.
Bugün yapılması gereken şey ise, bu belleği hep canlı tutmak, canlandırmak, unutturulmak istenen geçmişi hatırlamak ve kendi inancımızı kendimiz anlatmaktır.
Ve ayrıca;
Ziyaret yerlerimiz, Cemevlerimiz, inançsal, kültürel, sosyal ve hatta siyasal anlamlar içerecek şekilde belleğimize kodlanmıştır. Bu kod yapısında inanç önderlerimizin belirleyiciliği çok daha güçlüdür. İnanç önderlerimiz geleceğe kalıcı iz bırakmak; Alevi toplumun deneyim, algı, duyum ve anılarını canlı tutmuşlar, yüzyıllardır tarihin tam ortasında “Hafıza Mekânlar” ile yer edinmeyi başarmışlardır.
Hatırlamak ve unutmak; gerek kavramsal ve psikolojik, gerekse tarihsel ve sosyolojik olarak, bu iki kavramın haritasına mahkûm edilen Alevi toplumun hafızası, asimilasyonlarla ve ideolojik imalarla tanımlanmaya çalışılsa da bizler hakikat üzerine bilinçli yaşam ışığının söndürülmesine izin vermeyeceğiz.
